Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Sanatın Kalbi
Sanat, sadece estetikle ya da teknikle ölçülemez.
Sanat; yaşanmışlıkla, samimiyetle ve içtenlikle büyür.
Çünkü duygusu olmayan hiçbir şey, iz bırakmaz. Geçtiğimiz günlerde izlediğim iki tiyatro oyunu bu düşüncemi pekiştirdi.
İlkinde sahneye çıkan her oyuncunun ruhu vardı. Oyun değil, hayat izledim adeta. Gözlerim doldu. Replikler sadece söylenmiyor, yaşanıyordu.
Orada ağlayan oyuncu değil, sahici bir karakterdi sanki.
İşte o anda anladım: Sanat, ezberle değil, içtenlikle yapılır.
Ve o içtenlik, sahneyi seyircinin kalbine nakış gibi işler.
İkinci oyun ise bambaşkaydı.
Her şey “kusursuz”du: kostümler özenli, ışıklar yerinde, dekorlar etkileyiciydi.
Ama eksik olan bir şey vardı: duygu.
Oyuncular sahnede görev yapar gibiydi.
Cümleler söylendi ama hissedilmedi.
Verilmek istenen bir mesaj vardı belki, ama mesajın kendisi de sahte bir kutuya konmuş gibiydi.Aklımda kalan sadece görsel bir düzen, ama kalbimde hiçbir iz yok.
Oysa sanat dediğimiz şey; tam da yaşanmış duyguların, içsel kırılmaların, sevinçlerin ve acıların yansıması değil midir? Bir yazarın kalemi nasıl yaşadıklarından güç alıyorsa, bir oyuncunun bedeni de öyle taşır duyguyu.Eğer sanatçı, yaşadıklarıni dönüştürmeyibaşarırsa; o zaman ortaya çıkan eser başkalarının iç dünyasına da dokunur.
Çünkü sanat; kusursuz olmayı değil, gerçek olmayı ister.
Taklit edilen duygular, sahnede ne kadar parlatılırsa parlatılsın, izleyicinin kalbinde yankı bulmaz.
Ama samimi olan her şey, bir iz bırakır.
Gözyaşıyla, tebessümle ya da sadece o derin iç çekişle…Ve işte o zaman, sanat gerçekten yaşar..
Sibel ATAPEK