Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Bayram ve Boş Sandalye
Bir yıl daha geçmişti. Geleneksel düzen bozulmadan tüm rutinler uygulanmaktaydı. Sabah kahvaltı hazırlıkları yapılırken, bir boş sandalye konulmayı unutulmadan masa kuruldu. Çatal bıçaklar çift çift dizildi, tabaklar özenle yerleştirildi. Peçeteler bile her zamankinden farklı bir özenle konulmuştu sofraya. Çünkü o gün bayramdı. Ve bayram sofrası, ne olursa olsun eksiksiz olmalıydı. Ancak sofrada bir sandalye boş kaldı. Bilerek, isteyerek. Kimse başka yere kaydırmadı o sandalyeyi. Ne bir tabak koyuldu önüne ne de üzerine bir eşya bırakıldı. Boştu. Herkes, o boşluğu görmezden gelir gibi yaptı. Anne, her zamanki gibi "Buyurun" dedi. Ama sesi biraz titredi. Sanki önce içindekilere söyledi, sonra dışındakilere. Baba, çatalı eline aldı ama yemeğe başlamadı. Küçük torun, o boş sandalyeye baktı uzun uzun. Sordu: “Buraya kim oturacaktı?” Sofrada herkes birbirine baktı ama kimse cevap vermedi. Çünkü herkesin aklında aynı isim vardı, ama dillerinde yer bulamıyordu.
Bazı kayıplar öyleydi. Ne giden tam giderdi ne kalan tam kalırdı. Sofra boyunca o sandalye hep oradaydı. Sessizdi ama konuşuyordu. Yoktu ama hissediliyordu. Boştu ama doluydu. Ve bayram, işte tam da bu yüzden ağır geliyordu bazen. Sevincin yanına, eksik tamamlayan bir hüzün ilişiyordu. Bayram sadece geleni değil, gelemeyeni de hatırlatıyordu. Küçük torunun sorduğu o soru ile birinin çatalı tabakta gezmeye, biri dolan gözlerini kaçırmaya, biri saate dalıp gitti. İşte tam o an, birden kapı çaldı. Herkes irkildi. Kimse beklemiyordu. Anne kapıyı açmak için kapıya yürüdü, baba sandalyesini geri itti, çocuk ayağa fırladı.
Gelen o değildi. Ama bir çift göz, bir kutu şeker ve "Bayramınız kutlu olsun" diyen çatallı bir ses ile odadaki havayı biraz değiştirdi. Sofra yeniden nefes aldı. Misafir içeri alındı. Boş olan sandalyeye değil, bir başka kenara oturtuldu. Çünkü o sandalye hâlâ bekliyordu. Belki birini değil, ama bir hissi... Bir alışkanlığı... ya da olması istenilen anın mucizesini bayram günüydü.
Herkes bir lokma eksik yedi. Ama o eksik derin anlamlı ve tarifsizdi. Çünkü bazı sofralar, sadece yiyecek değil, anılarla da kurulur. Ve bazı sandalyeler, hiç silinmeyen izler taşır.
Sibel ATAPEK