| Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
| ALIŞ | SATIŞ | ||
| USD | 0 | 0 | |
| EURO | 0 | 0 | |
 
            “Beni inkâr edeceksiniz. Hatta bühtanla yad edeceksiniz. Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim, orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.
“Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu, güvenlik ve mutluluğunu temel alacak ilkelerle, uygarlık yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.“
Mustafa Kemal Atatürk
YANKI
Bir gün, beden susar. Ama fikir susmaz. Çünkü fikir, toprağın bile sindiremediği bir ışıktır. Çürümeyi bilmez; kök salar, taşların altından bile filiz verir. Zamanın elleri her şeye dokunur ama fikrin özüne erişemez. O, çağların ötesinde yankılanan bir sestir bir kez doğdu mu, bir daha susturulamaz.
“Beni inkâr edeceksiniz,” demişti. “Adımı suçlayarak anacak, gerçeği benden gizler gibi saklayacaksınız.” Sesinde ne öfke vardı ne sitem. Sadece derin bir bilgelik… Çünkü o biliyordu; insan bazen hakikatin ağırlığını taşıyamaz. Göz kamaştıran bir ışığa doğrudan bakmak gibidir bu yakar, korkutur, yorar. O yüzden çoğu zaman, gözlerini kapatır insan. Ama güneş, kimsenin bakışına muhtaç değildir; yine doğar, yine ısıtır. Tıpkı hakikat gibi… Sessizlikte bile yankısını bırakır.
Bir ülke vardı o günlerde: yorgun, yaralı, ama hâlâ çocuklarını arayan bir ana gibi diriydi. Toprak, kanla ıslanmıştı; gökyüzü, dua ve dumanla karışmıştı. Fakat bir kalp hâlâ atıyordu sönmeye direnen bir köz gibi. O kalbe bir cümle düşmüştü bir sabah vakti:
“Benim fikirlerim Hint’e, Yemen’e, Mısır’a gidecek…”
Ve gitti. Bir öğretmenin tebeşirinde toz oldu, bir işçinin elinde nasır, bir askerin kalbinde dua, bir kadının gözlerinde direniş. Rüzgâr aldı götürdü o kıvılcımı; dağları aştı, denizleri geçti, yabancı dillerde kök saldı. Sonra bir gün, bir çocuk “özgürlük” kelimesini ilk kez telaffuz ettiğinde geri döndü o fikir. Yuvaya dönmüş bir göçmen kuş gibi, kendi toprağında yeniden hayat buldu.
Bir bedenden geriye ne kalır? Bir isim belki, bir hatıra, bir solgun fotoğraf... Ama fikir o kalır. Çünkü fikir, rüzgârla değil, vicdanla taşınır. Bir kez bir yüreğe değdi mi, artık orada kök salar. Sökülmez, silinmez, susmaz. Bir ulusun damarlarında dolaşır, kanla değil, umutla. Bir annenin ninnisinde, bir çocuğun gözlerindeki ışıltıda, bir gencin yüreğindeki heyecanda yeniden yaşar.
Zaman geçer; taşlar aşınır, harfler solar, ama bir söz kalır göğün kubbesine asılı:
“Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır.”
Bu bir vasiyet değil yalnızca ; bir çağrıdır, bir direnişin yankısı. Bir milletin alın yazısına kazınmış bir dua, uygarlığın kalbinde sönmeyen bir kandil. Her düşüşte yeniden yakılır, her unutuşta yeniden hatırlatılır.
Ve biz, her sabah o sesle uyanırız aslında. Bir sınıfta yankılanır, bir sahnede dile gelir, bir çocuğun defter kenarına düşer o kelime: “Cumhuriyet.”
Küllerinden doğan bir ateş gibi, her gün yeniden aydınlatır içimizi. Bir ülkenin değil yalnız, bir insanlığın umududur artık.
Çünkü o söz, yalnız bir adamın değil, bir ulusun kalbinden yükselmiştir:
“Benim ölümlü bedenim toprak olacak,
ama Cumhuriyet sonsuz bir bahar gibi
yaşamaya devam edecektir.”
Ve biz biliriz: Bir yıldız kaydığında gökyüzü eksilmez; çünkü ışığın kaynağı hâlâ oradadır. Zaman unutabilir isimleri, insan bazen görmezden gelebilir, ama fikir ölümsüzlüğün ta kendisidir.
Ve o fikir, bugün hâlâ bizim içimizde konuşur. Her nefeste, her dirençte, her umutta yeniden doğar. Küllerinden değil, inanıştan, emekten, hatırlayıştan... Ve biz her hatırlayışta, bir kez daha diriliriz onunla.