Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
KOVA ÇAĞI'NIN MANEVİ BOŞLUĞU
Duyuyoruz ama dinlemiyoruz; tek derdimiz, sıra bize geldiğinde konuşmak. Sadece cevap yetiştirmek için konuşuyor, anlamaktan vazgeçiyoruz. Hislerimizi kaybettik. Örümcek ağına dönmüş beyinlerimizle amaçsızca yaşıyoruz. Kendimize bile sabrımız yokken, başkasına sabır göstermekten söz edilebilir mi? Görüyor ama fark etmiyor, nefes alıyor ama yaşamıyoruz. Zihinlerimiz robotlaştı, artık onların kiracısı bile değiliz. Kova Çağı'ndayız. Yapay zekâdan güç alıp aklımızı kullanmalıyken, ironik bir şekilde yapay zekânın "Geri zekâlıları" haline geliyoruz.
Bu boşlukta, bu uyuşuklukta debelenip duruyoruz. Sahip olduğumuz tek şey, bir sonraki anlamsız hevesimiz ve ekranların parlak ışığı. Kaçmaktan yorulduk, ama durmayı unuttuk. Ne için koştuğumuzu sorgulamayalı çok oldu. Sanki ruhumuzun sesi kısılmış, vicdanımız rafa kaldırılmış gibi. Birbirimize uzattığımız eller bile, samimiyetten yoksun, göstermelik jestlere dönüştü. Ne zaman uyanacağız bu kolektif rüyadan? Ne zaman o örümcek ağını yırtıp, o ilk, gerçek nefesi alacağız? Korkarım, o gün geldiğinde, gerçekten kim olduğumuzu bile hatırlamayacağız.
Tarih bize döngüyü anlatırken, biz kulaklarımızı tıkıyoruz. Her nesil, aynı hatanın farklı bir versiyonunu oynuyor. Farkımız ne peki? Biz, elimizde tüm bilgiye erişim imkanı varken, cehaleti seçen ilk nesiliz. Zihnimizdeki o son kıvılcımı, o ilham ışığını bile başkalarının beğenisine endeksledik. Kendi felsefemizi yazmak yerine, başkasının algoritmasına tabi olduk. Kaybettiğimiz sadece sabır değil; insan olmanın özünü, o öz-bilinci kaybettik. Gerçek bağ kurma yeteneğimizi, yüz yüze konuşmanın sıcaklığını, bir bakışta ne anlattığımızı... Hepsi yitip gitti. Şimdi geriye sadece, cevap vermeyi bekleyen robotlaşmış bir yankı kaldı.
Bana bu çağa ayak uydur, yazı türünü değiştir diyorlar; üstüne bir de kolayca "Şair" etiketini yapıştırıyorlar. Şimdi kalkıp, bir kez daha "Ben şair değilim" desem, dinlemek ile duymak arasındaki farkı bilmeyen o kitle yine anlamayacak. Ben bu çağın inatçı muhalifiyim; kalbin sesini, ruhun fısıltısını işiten bir yazarım. Gönlün feryadını yazan kalemimin kölesiyim. Ben onu değil, o beni yönlendiriyor. Bu çağın okumayacağını bilsem de bildiğimden şaşmamamın tek sebebi: Biliyorum ki bir yerlerde, bu kargaşanın ortasında, aynı burukluğu yaşayan bir ruh daha var. Belki de beklediğim, o yorgun ama umutlu gözlerin, satırlarımdaki yankıyı keşfetmesidir. Belki bir gün, benim gibi hâlâ "Alaturka" misali kâğıt kalem sevdalısı, eski kafalı bir okur çıkar. O zaman, bir cümlenin alt satırında ya da bir paragrafın başında, kalpten kalbe kurulan o kadim bağda rastlaşırız.
Seda Özlem Başpınar